10 Mart 2008 Pazartesi

Tramplen

- Her kagvamızda lütfen ama lütfen son sözü sen söyler misin? Yoksa bana fenalıklar geliyor.
- Kagva değil Kavga
-Teşekkürler, en son sözü sen söyledin... ( Bu cümleyi içimden söyledim kimse duymadı)

Birgün şayet birimiz - bu sen de olabilirsin ben de ama ben sen olmasını tercih ederim- bu cümleyi kurabilirsek sanırım her zamanki gibi nerdeyse gereksiz yüzbininci tartışmamızı medenice sonlandırmak şerefine nail olacağız. İmkansız görünüyor çünkü son sözü söylemeyen daha doğrusu söyleyemeyen, söylemişten beter ediyor karşısındakini. Kapı vurmalar, , telefonu suratına kapatmalar ve sonra zehirli mesajlarla kin kusmalar, masayı terketmeler. En çok da buna gülerim. Yani restoranın ortasında öyle kalakalırsın. Belki uzunca olmayan bir süre sonra tekrar karşılaşılacağız ve aslında büyük olasılıkla - umarım - barışma sevişmesiyle sonlanacak herşey. Yani şu barışma sevişmelerini kızdırmak için restoranda önümde şarap kadehiyle bir başıma kalmanın komikliğine mi güleyim, o anda barışma sevişmesi aklıma geldiği için öküz olduğumu mu düşüneyim, daha da ileri gideyim yemek soğumasın yiyeyim de sonra mı senin peşine düşeyim -ortam daha da gerilsin hesabı- hayır yani, tamam küsüz anladık ama bari yemeğini ye de git, küs küs yeriz, sonra küs küs ne yapacaksak yaparız. Hayır sistematik olarak bu tartışmaları yaşamalı. Egomuz bezelye tanesi olana kadar birbirimizi aşağılamalıyız. Gerçekten burda hassas kendiliğinden gelişen bir denge var. Sistematik kavgalar eşittir düzenli cinsellik. Düşünsene, bu kavgalar olmasa halimiz nice olurdu.
Kavgalarımızda beni yine en çok duygulandıran ve güldüren kısım ne biliyor musun, senin cümleni bir tramplen olarak kullanmak ve konu bağımsız iki salto yapan cümlemle seni altetmek. Daha sonra senin cümlene yeniliyor gibi yapıp yine konu bağımsız bir iki artistik süslemeyle zeytinyağı olmak. Ne kadar haksız olduğumu düşünsem de giderek içimde hızlanmaya başlayan buharlı katara engel olamıyorum. Çünkü cümleler ardı ardına ekleniyor. Hızlandıkça hızlanıyor. Giderek iki ayrı konu hakkında -samimiyetimle söylüyorum ihtimal ikimizin de kendini en emin hissettiği ve kesinlikle haklı olduğundan emin olduğu iki apayrı konu- hakkında tartışmayı sürdürüyoruz.
İnsanlarda yol ayrımı burda başlıyor, bu durumda kendilerine gülmeyi başaranlar ya da etrafını kırıp dökmeye başlayanlar. Aslında hepimiz o kadar aynıyız ki ayrılmaya başladığımız yer burası. Nasılsa barışacaksak kırıp dökmeye başlamadan durabilsek ve şunu söylesek,
Bu kavgada son sözü lütfen sen söyle, yoksa bana fenalıklar geliyor.






Her kavgamızda lütfen son sözü sen söyler misin? Yoksa bana fenalıklar geliyor
Evet tabi, hangi restoranda yemek yememiz gerektiğine mutlaka sen karar vermelisin, ben ne anlarım.
Evet, tabi sabah sabah böyle bir şey sormak da nerden aklıma geldi.

15 Şubat 2008 Cuma

+18 imagination and suffering Böbrek Kardeşliği

Gece yarısını geçmişti, ruya görüyordum, ruyamdan uyanırken 'hara'mın hemen altında hafif bir sızı hissettim. Çok tanıdık çok eski bir dost gibi, uzun zamandır birbirlerini görmemiş ilkokul arkadaşları gibi yavaşça beni sarmaya başladı. O sızının boş yolda taksimetrenin dayanılmaz artışı gibi giderek geliştiğini giderek olgunlaştığını ve bir süre sonra beni hastanelik edeceğinin farkındaydım. Şu anda bilenler "böbrek taşııııı" diye bağırıyorlar. Bu yazıyı çok uzatmak niyetinde değilim, yalnızca ağrı eşiğinin son noktasında böbrek taşının mesaneye nasıl indiğini kısaca anlatıp bırakacağım.

Böbrekle mesane arasında iki ince tüp var. Taş böbrekten hareket alıp bu ince tüplerden birine ya da bir kaç taşınız varsa ikisine birden girerse (girer ) size anatomi çalıştırır, hissettirir hatta ezberletir, bol tekrar yapar. Ancak bu cümlelerin hiçbiri bu ağrı eşiğini tarif etmeye yetmez.

Böbrek başlangıcından başlayarak tüpün bağlandığı yere ince bir jilet takın, Jiletin baskısı taşın büyüklüğü ile doğru orantılıdır. 1mm'den başlar ve sonu yoktur, Fakat belli bir büyüklükten sonra zaten ameliyatla alınır. Alınmayanları içilen suların baskısıyla aşağı doğru son derece yavaş bir şekilde jilet gibi tüpü yırtmaya başlar, en delikanlı benim diyen adamı herkesin önünde rezil rüsva eder, en ağır ağrı kesiciler bonibona dönüşür, en kaynar su serinlik bile yaratmaz. Jilet mesaneye kadar istikrarlı bir şekilde ( falçata benzetmesi de olur) keskinliğini ve yavaşlığını hiç kaybetmeden mesaneye kadar saatlerce iner.
Son taşlarımı 8 günde düşürdüm. Düşmanıma vermesin. 3 taş oynayabiliyorum. Nurtopu gibi biri 4mm iki tane 2mmlik taşım var. Bugüne kadar düşürdüklerimle küçük bir kale yapabilirim.

9 Ocak 2008 Çarşamba

Deniz Bir Çocuk

Oğlum,

Seni çok özledim
Ne zaman geleceksin yanıma
Gelince çikolata alalım mı
Parka gidelim
Sallanalım
Kek yapalım dönünce
Sen çırp yumurtaları
ben yavaşça un dökeyim
fırından uzak dur
afiyetle yiyelim
sohbet edelim uyumadan önce
kakaolu süt de içeriz
sonra ben senin uyumanı seyrederim
uzun seyrederim
çok zevkli
sabah uyandır beni
ama öpücükle
kahvaltıya gidelim

Bulut Toplayıcısı

Kış günü bir baktım gökyüzüne
uzun zamandır güneşi görmediğimi farkettim
Küçük bir resim çizdim bulutların üstüne
Hayalden birini
Sevdiğim birini
Çocuklardan birini
El ettiğim birini
Gülümsediğim birini
Bayağı çizdim birilerini
...
Sonra rüzgarla gidiverdiler
Hayalden
Sevdiğimden
Çocuklardan
El ettiğimden
Gülümsememden
Bayağı gittiler...

7 Ocak 2008 Pazartesi

Menü 3

Absurdiyet ( "saçma" zayıflama diyeti )

helva peron ( cennette son yenmesi gereken tatlı, p.s. : bunu anlayana yemek ısmarlıyorum, mailime yazabilirsiniz, cevap eva peron değil )

koska gavras şekeri ( denk geldi )

öta nazik ( her yerde yemeyin, iyi bir yerde yiyin )

beatles kebabı ( authentic english food )

höşmerlin ( değişik bir lezzet )

Yavuz Sultan Turgul baklavaları

Kuru Sowan

Dan Browni

Erik,..................................... (von Daeniken) kilosu 1,5ytl

Reçel Welch

Süskind Patrikhanesi Şarapları

Barbara Cartlak Kebabı

Bachburger, orta seçim: Sebastian Bachburger, büyük seçim: Johannes Sebastian Bachburger

Menü 2

Postmodern Salata

Nihilist Çörek

Tutankamon Pavuryası

Jagger's Hot Dog versus Hendrix' Hot dog

Isabel Al Lende

Marxist Kestane ( Şömine'de )

Siyamgle

Pre-fiterol

12 kişilik kartezyen yemek takımı

ad hoc pasta

mallarmelat

abasıyarık

kanthelva

ponybon

marilyn montrö ateşkes tatlısı

( dağıldım)

faranjit fawcett öksürük şurubu

godivart çukulataları

juliette pinochet salamurası

jan jan paul sartre sıcak sufle

van gogh kulak çorbası

before anti-gone

after eight

midye dostoyevski

manipesto soslu makarna

yumurtalı baconin

Menü I

Proleter Çorba ( Bol patates az mercimek soğan, kaşıksız sadece ekmek banarak yenecek )

Sosyalist Demokrat Sebze Yemeği ( Türlü, etsiz, etli olursa demokrat olmuyor )

Japon usulü ya da Sezaryen! patlıcan ( Karnı yarık )

Freudyen Tavuk ( But, Freudyen kesimden sonra tavuktan geriye yalnızca butları kalır)

Feminist Kebap ( Yalnızca sığır etinden )

Orgon Tabağı ( Rokfor ve Füme peynir tabağı, tahta tabak ve metal bıçaklarla servis edilmesi zorunludur. )

Kastrasyon tatlısı ( Tulumba )

Fallik tatlı ( Vezir parmağı )

Neumann R2 Vejeteryan Hitler Çocuk Maması ( Patates Püresi ve az miktarda tuz eşliğinde )

Stalin Beyin Kavurma ( her nevi etten de yapılabilir. Belli bir tarifi yoktur. )

Churchill Sote ( Domuz yahnisi )

Nuri Bilge Ceylan Tatlısı ( Karsambaç, taze kar ve üstüne şurup ilave edilerek servis edilir )

Camüsal Alain Delon Ya da PostSartre İçeceği ( Siyanürlü Konyak, her türlü camüsal alanda gönül rahatlığıyla içebilirsiniz, kimse intihar ettiğinizden şüphelenmez )

Durkheim Enerji İçeceği ( Fruko Gazoz, istatistiksel olarak milyonlarca baloncuğu var )

Buscaglia Soft Drink ( McDonald's milkshake tabii ki çilekli )

Passolini Rüyası ( Muz, iki adet beze bolca krema )

Bachofen Grill ( Sakatat ızgara, böbrek, ciğer ve kanlı ishalli bağırsak)

Brütüs Salatası ( Hançerle yenir Jülyen kesilmiş domatesler eşliğinde )

Antidemokrat sandviç ( havyarlı ya da füme balıklı )

Arkaik Jung Salatası ( Fosiller, yılan eti ve arkaik baharatlar eşliğinde, mutlaka neolitik çağa ait çömleklerde servis edilmelidir.)

Lacan Buğlama ( Dil Balığı )