25 Aralık 2007 Salı

Shener Shen ex Machina

Türkiye'nin belki de en önemli filmlerine imza atmış ve belki de Türkiye'nin uluslararası arenada isminden bahsedilmesi gereken en önemli oyuncusunun deneyimlerle sabit Yavuz Turgul tercihinin derin ve sarsılmaz nedenlere dayandığını kabul etmek sanırım hiç de şaşırtıcı değildir. Kabadayı filminde Şener Şen'in yine göz kamaştırıcı performansı bu iddiayı desteklese de filmin genel beklentileri tamamıyla karşıladığını söylemek zordur. Burada aslında gerçek dram Şener Şen'in Yavuz Turgul'lu bir senaryoda oynamaktan başka çaresinin olmamasıdır. Filmin önemli bir gişe hasılatı yapması beklenirken ve bu durum filmin eksikliklerini örtecekken söylenmesi gerekenler de hasıraltı edilecek ve "Kabadayı" filmi sinema tarihimizin derinliklerine gömülecektir. Bir sinemasever olarak film tamamlamanın zorluklarının farkında olmama karşın herhangi bir "sanat" olayında - özellikle eser demiyorum- 'emek', sonuç iyi değilse çöpe giden bir unsurdur. Çünkü "sanat"ın emekle doğrudan ilişkisi olmasına karşın "sanat" emeği sadece sömürür. Çünkü "sanat" sonuçları açısından aristokrattır. Ve bir filmin iyi olması tüm etmenlere bağlı olmasına karşın bu etmenlerin yüksek seviyelere çıkmasını belirleyen sadece asla koşullar değildir, bireylerdir. Tabi ki senaristler ve ama aynı zamanda yönetmenler. İmza her ikisine ait olacaktır.
Yıllar önce DT'de Machbeth isimli oyunun yönetmeni 'off record' şu açıklamayı yapmakta ve tabi ki oyun talihsiz bir reji anlayışının da kurbanı olmaktaydı: "Macbeth'i oynayacak bir salağa ihtiyacım vardı."
Cümle olsa olsa şöyle olmalıydı:" Boyumdan büyük bir işe kalkışıyorum, Macbeth'i oynayabilecek bir dehaya ihtiyacım var."
Şener Şen öyle büyük bir usta ki göründüğü hemen her karede perdeyi büyütüyor herşeyi daha iyi anlamamızı sağlıyor, heyecan veriyor ve dahası, oyunculuğu bir deha ürünü olarak kullanmıyor. Herşey gözümüzün önünde gerçekleşiyormuş gibi yalın, spontan ve tertemiz. Hatta ve hatta filmin tüm eksikliklerini kapatarak filmi nerdeyse baştan sona seyredilir kılıyor.
Özetle ben gişe filmlerine asla karşı değilim. Aksine gişe filmlerini destekliyorum. Fakat film yapmanın hemen tüm olanaklarını yıllar boyunca ter akıtarak yanyana getirmeyi başarmış önemli bir yapım şirketi olan Filmacass'tan daha iyi bir film beklemek büyük bir haksızlık olmayacaktı.
"İyi bir film"in kriterleri aslında bence oldukça basittir. Uluslararası arenada az-çok sözü geçecek bir film bile biz mazlum Türk seyircisi için yeterli olacaktı. "Kabadayı" filminden geriye kalanlar diye düşündüğümde, final sahnesinin hatırına çekilmiş bir yapım gibi duruduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Özellikle filmin diğer oyuncuları hakkında yorum yapmaktan imtina ediyorum. Çünkü Şener Şen'in gösterişsiz oyunu bu işin nasıl yapılması gerektiğini anlatıyor. Yoksa zaman zaman tiplemeye ve süslemelere kayan Rasim Öztekin, karakter eksenini sürekli kaydıran Kenan İmirzalıoğlu yine de seyredilebilir bir oyun sergiliyorlar.
Filmin tabanında "Anadolu Kabadayılığı"ndan "Varoş Kabadayılığı"na uzanan kuşak devinimi, eski tüfeklerin "varoş"lara yenilişi, şiddetin emanetin önüne geçmesi v.b bir çok tema yerli yerinde kullanılmışken - her ne kadar beni seyirci olarak çok ilgilendirmese de - "varoş" bir tabiri caizse 'ne yaptığını bilmez'in yine nedendir bilinmez altı senaryoda ne yazık ki iyi doldurulamamış ve bu nedenle "olağanüstü bir güzellikle" yamanmaya çalışılmış Karaca için İstanbul'u ateşe vermesi -ki filmin prodüksiyon olarak kan kaybettiği sahneler bunlardır- filmin biraz "yayında toplar, kurtarır" anlayışının kurbanı olduğunu ister istemez söyletiyor. Hollywood yapımı seyreden Türk izleyicisi bile "dar açı"nın düşük bütçe ya da becerilememiş sahne anlamına geldiğini en azından hissediyor - filmin önemli bir dramaturjik sınavdan geçirilmediği şüphesini uyandırmaktadır.
Tüm yergilere karşın "Kabadayı" yine de seyredilmeyi hakedecek kadar düzgün bir yapım. Biletin karşılığını zorla da olsa veriyor. Ama bizim beklentimiz bu değil ki...

2 yorum:

Renderman dedi ki...

Şener Şen'le ilgili yorumlarının tümüne canı gönülden katılıyorum. Aslı Tandoğan'ın ailecek hastasıyız. Diğer tüm yorumlarında fazlasıyla insaflı olduğunu düşünüyorum. Büyük isimler büyük sorumluluklar getirir, bu sorumluluklar da büyük beklentiler doğurur. Filmin hele de Yavuz Turgul gibi bir isimden doğan bu beklentiyi karşılayamadığı çok açık.

Dilek YILMAZ dedi ki...

Yorumlamak kadar, düşünüleni doğru kelimelerle aktarabilmek de önemli. Çok şık olmuş...